Yavuz Alogan
Ormanlar kralı aslan yıllarca bütün hayvanlara hükmederek yaşamış. Kudurmuş cehennemler gibi kükrer, etrafa korku salarmış. Her şeyi denetlermiş; kurallara uymayan hayvanları asla bağışlamaz, onları pençeleriyle öldürür ya da sakatlar, sonra da kemirgen yaratıkların insafına terk edermiş.
Bazen bütün canlıları toplayıp kükrermiş: “Yıldırımlar yaratan ırkın ahfadı kimdir?”
Hayvanlar hep bir ağızdan haykırırlarmış: “Sizsiniz efendimiz, saygıdeğer efendimiz!”
Bunun üzerine aslan kamçı kuyruğunu havada şaklatarak, kendinden emin köşesine çekilir, istirahat edermiş.
Bir gün ormanda dolaşırken pençesine bir diken batmış. Önce önemsememiş. Kim ona ne yapabilir ki? Fakat diken zorluymuş, aslanın canı fena yanıyormuş. Bir süre kuytuya çekilip debelenerek dikeni çıkarmaya çalışmış. Lakin iri pençeleri ve kocaman dişleri ince ve keskin dikeni çıkaramayacak kadar kabaymış.
Tam o sırada çalıların arasında bir kurnaz tilki belirmiş. Aslanı görünce dona kalmış, ön ayaklarından birini kaçma belirtisi olarak kıvırıp, kulaklarını kısarak dikkat kesilmiş.
“Korkma,” demiş aslan. “Yaklaş!”
Tilki çaresiz, başını öne eğip sürünürcesine aslana yaklaşmış. Aslan pençesine batan dikeni çıkarırsa onu ödüllendireceğini söylemiş. Kurnaz tilki, “Aman efendimiz,” demiş, “dikeni çıkarırım çıkarmasına ama bu talihsiz olaya tanık olduğum için beni öldürmeyeceğiniz ne malûm?”
Aslan acıdan kıvranıyormuş. “Şartların nedir?” diye sormuş.
Tilki yutkunmuş. “Efendimiz,” demiş, “eğer uygun görürseniz sizi şuradaki ağaca bağlamak isterim. Dikeni çıkarırken canınız yanarsa beni bir pençe darbesiyle öteki tarafa yollamamanız için, bir önlem olarak… Acınız dinince çözerim sizi, eğer siz de uygun görürseniz bu fikri.”
Tilkinin önerisi aslanın aklına yatmış. “Peki madem,” demiş. “Elini çabuk tut, o zaman.”
Kurnaz tilki aslanı hemen oracıktaki bir ağaca sıkıca bağlamış, sivri dişleri ve ince pençeleriyle dikeni çıkarıvermiş. Aslan rahatlamış. Fakat tilkinin gözleri bir tuhaf parlıyormuş, dişlerini gösteren bir tebessümle aslanın hâline bakıyormuş.
“Ne bakıyorsun?” demiş aslan. “Çöz şu ipleri, acımıyor artık.”
“Tilkinin bağladığı bir aslan, asla bağışlamaz tilkiyi,” demiş öteki. Ve sık çalılıkların arasında kaybolmadan önce dönüp, “Gün akşamlıdır hünkârım,” demiş alaycı bir sesle, “inişli çıkışlıdır dünya işleri.” Sonra da gözden kaybolmuş.
Gündüzler geceleri, geceler gündüzleri kovalamış. Aslan öylece ağaca sıkıca bağlı kalmış. Hep geçmişi düşünmüş. Düşüne düşüne tam ormanın sırlarına vakıf olmak, bir demokrasi ve hukuk nosyonu edinmek üzereymiş ki çalılıkların arasında bu kez ıslak tüyleri diken diken bir Çise Çakalı belirmiş. Kıskıvrak ağaca bağlı aslana korkusuzca yaklaşmış çakal, tam önünde durmuş.
“Çakal kardeş,” diye inlemiş aslan. “Beni şu tuzaktan kurtar, krallığımın yarısı senin olsun.”
Çakal, bir çakal gibi sırıtmış. “Ey ormanlar kralı,” demiş. “Çakalın çözdüğü aslan, ilk iş olarak boğazlar çakalı.”
Aslanın yüzünde keder dolu, acı bir tebessüm belirmiş, “Rahat ol, çakal kardeş,” demiş. “Tilkinin bağlayıp çakalın çözdüğü aslana artık ormanlar kralı denmez.”
***
Bellek insana tuhaf oyunlar kurar. Askerî Şura haberlerini okurken, yıllar öncesine ait (İleri Haber, 05. 01. 2015) yukarıdaki yazımı hatırladım.
Saray yirmi yıl içinde iki hamlede (kumpas davalar ve 15 Temmuz sonrası) Türk Ordusu’nu askerlik mesleğinin gerektirdiği kurallarla yönetilen bir kurum olmaktan çıkardı; hiyerarşisini, emir-komuta sistemini değiştirdi; mahkemesini, hastanesini kaldırdı, eğitim sistemini bozdu. Türk Ordusu’nu Saray’ın Hassa Ordusu’na dönüştürmek istediklerini kimse inkâr edemez.
Bir devlet kurumu olarak askeriyenin Türkiye’nin bekasını ilgilendiren konularda ifade özgürlüğünü savunmak gerekir. Türk Ordusu Saray’a bağlı kapalı bir kutu olmaktan çıkmalıdır. Bütün kurumlar şeffaf olmalıdır. Demokrasinin gereği, hatta güvencesi budur. Şeffaflığın olmadığı yeri şeffaflaştırmak gerekir. Mesela Veryansın bir gazetecilik başarısı göstererek sarıklı amirali açığa çıkarmasaydı, bazı subayların tekkeye gittiklerini, tarikat mensubu olduklarını kimse bilmeyecekti.
Yangın ve sel felaketlerinden sınır güvenliğine, yolsuzluk ve her türlü rezillikten dış politikaya, hatta eğitim, sağlık ve iktisadî planlamaya kadar her konuda kurmay aklına ihtiyaç var. Vatan söz konusu olduğunda kurmay aklı ticarî akıldan, askerî mantık anonim şirket mantığından üstündür. Eskiden kışla kapısına “orduya sadakat şereftir” ya da “ordulaşmış millet” gibi sözler yazılırdı. Şimdi de “asker konuşur, her konuda görüş açıklar” diye yazmak gerekir.
Siyasî parti ve gruplardan tutun da tarikat ve cemaatlere kadar toplumdaki her kümelenmenin askeriyede de kaçınılmaz biçimde var olacağı inancının abese vardırılması, aşırı derecede kutuplaşmış bir toplumda iç savaş etkenidir. İç cephe bir bütün olarak askeriyenin Atatürk’te ve Cumhuriyet değerlerinde birliği kadar güçlüdür. Nokta…
Ülkenin en güzel yörelerinde yangın dumanlarının tüttüğü bu Pazar gününde herkese fakat özellikle siyaset esnafı dışında kalan emekli ya da muvazzaf bütün liyakatli devlet adamlarına her konuda konuşma cesareti, açıklama yapma gücü diliyorum. Veryansın, 08. 08. 2021