ANKARA’NIN KÖPEKLERİ

Yavuz Alogan

         Resmi rakamlara göre şehrimizde geometrik çoğalma eğilimi gösteren köpek nüfusu yüz binin üzerinde. Eskiden Konya yolu üzerindeki mezbahanın çevresinde toplanırlardı,  son yıllarda şehrin merkezine dağıldılar. Saray yapılmadan önce  Çiftlik taraflarında büyük koloniler hâlinde yaşarlardı.

Özellikle kış aylarında ve Eyyam-ı Bahur günlerinde  (31 Temmuz-7 Ağustos) saldırganlaşırlar. Yıllar önce Oran’da saldırıya uğrayan bir Alman kadın kan kaybından öldü.  Bir keresinde de  Çayyolu’nda saldırıya uğrayan İranlı bir adam, benim tahminime göre kalpten gitti.  Yakın zamanlarda, özellikle Yenimahalle taraflarında kanlı olaylar yaşandı.

         Bu arkadaşlar gün doğarken harekete geçerler. Özellikle bisikletçilerle uğraşırlar. Yolu kesip, kuşatma yaparlar. Başlarında liderleri vardır. Onu hemen tanırsınız. Hırçın bir sesle havlar,  beyaz dişlerini gösterip hırlayarak yaklaşır. Geçişleri kapamak için diğerlerini öyle bir yönlendirir ki görseniz şaşarsınız; kitlesine hâkimdir, onları kışkırtır, sessiz ve hareketsiz kalanları omuz darbeleriyle uyarır, safta toplar.   Böyle durumlarda hemen bisikletten inmeniz, saygılı reveranslar yaparak, çömelip kalkarak, sakinleştirici el kol hareketleriyle dikkatlerini üzerinizde toplamanız gerekir.  Sakin fakat yüksek bir sesle “Ankara’nın kahraman köpekleri, sevgili arkadaşlar!” diye başlayan kısa bir hitap da etkili olur. Bakışlarını üzerinize sabitler, başlarını iki yana döndürüp kulaklarını sallayarak sizi dinlerler. Onlara saygı göstermeniz gerekir. Taş atmaya, dayılanmaya kalkarsanız fena yaparlar. Bazı gruplar zamanla size  alışır, gösteri niteliğinde biraz bağırıp çağırdıktan sonra yol  verirler. Bu kez sürgüne gönderildikleri yerlerden, Elmadağ taraflarından şehre dönenlerle, yeni kuşaklarla baş etmeniz gerekir. Tam 32 yıldır bu olayların içindeyim.

         Zat-ı Şahane’nin cülus töreninden bir gün önce ansızın kayboldular.  Şafak sökerken pedal basarak bütün toplanma yerlerine tek tek baktım. Yoklar! Bando mızıka, süvari alayı gibi şeyler köpekleri  heyecanlandırır, neşelendirir. Muhtemelen köpeklerin sürüler hâlinde Kurucu Başkan’ın konvoyuna iştirak edeceklerini, Saray’ın çevresinde toplanarak töreni izleyeceklerini düşündüler ve törenden bir gün önce onları topluca tasfiye ettiler. Ankara Büyükşehir Belediyesi  köpeklere ne olduğunu açıklamak zorundadır.  Sürgüne mi gönderildiler? Temerküz kampına mı alındılar? Kurşuna mı dizildiler? Sokaklarda sadece esnafın sahip çıktığı, kulağı sarı küpeli (kısırlaştırılmış), şişman, hantal ve mutsuz birkaç köpek kaldı.

         Geçen gün şafak vakti anne baba ve yavrularından oluşan küçük bir grup gördüm. Akdeniz Caddesi’ndeki havuzdan su içiyorlardı. Yanlarına yaklaştığımda ürktüler, hareketlerimi kollayarak  birbirlerine sokuldular. Başlarına bir şey geldiğini, insanoğlundan kötülük beklediklerini hissettim.

         Doğal olarak köpekler tarihsel süreç içinde ideolojik olarak mahkûm edildiklerini, Müslüman’ın köpekten “istikrah” ettiğini (tiksindiğini), Resulullah’ın bile “içerisinde resim, cünûb ve köpek bulunan eve rahmet melekleri girmez” (Hadis: 2172) buyurduğunu bilmezler. Peygamber Efendimiz’in şahsi kedisi Müezza’yla olan derin  muhabbeti cümlenin mâlûmu olduğu için kediler hayvanlar âleminde müstesna bir yer edinerek her türlü  ideolojik baskı ve zulümden  kurtulmuşlar, köpekler ise “necis” (murdar/pis) telakki edilmişlerdir.

         Köpeklerin işi  zor. Üstelik çok ağır bir siyasî hata yaptılar. Sabah ezanı okunurken güzel burunlarını topluca  göğe kaldırıp sabâ makamında  kederli bir ses tonuyla imama iştirak etmeleri, üstelik bunu   alışkanlık hâline getirmeleri çok yanlış oldu. Kendilerini defalarca uyardım, “Arkadaşlar, böyle yapmayın, rejim değişti” dedim. Fakat dinlemediler.

         Kapsamlı ve sürekli bir kısırlaştırma faaliyetiyle şehrimizdeki başıboş köpek popülasyonunu denetim altına almak tek çözümdür. Şehir dışına bırakmak, toplama kamplarında hayvanları ölüme terk etmek zulümdür; barınak kurmak faydasızdır; infaz ise büyük bir insanlık suçudur. Uygar bir ülkenin sokaklarında başıboş köpek sürüleri olmaz, insanlık ve hayvanlık dışı uygulamalar asla kabul edilemez.

         Bu konuda Hayvanları Koruma Derneği’ne büyük görev düşmektedir. Köpekler öldürülünce ya da kuduz salgını çıkınca şık şıkırdım giyinip kameraların karşısında minik finolarına  sarılarak gözyaşı dökeceklerine çalışmaları, veri tabanı oluşturmaları, babayiğit sokak köpeklerinin  hayatını takip etmeleri,  belediyelerin kısırlaştırma faaliyetlerini yakından denetlemeleri gerekir. Şehirde yaşayanlar sadece sizler değilsiniz. Aydınlık, 06. 08. 2018