DEĞİŞİM NEDİR?

Yavuz Alogan

        Sorunları sınıflandırmak ve sıralamak doğru düşünme yönteminin esasını oluşturur.  

Sınıflandırdığınız sorunları tek tek, birbirine karıştırmadan fakat aralarında bağlantı kurarak çözümlemeniz gerekir. Çözümlemediğiniz, anlamadığınız sorunu çözemezsiniz. Sorunları anlayıp çözümledikten sonra onları sıralamanız,  bir sorunlar hiyerarşisi oluşturmanız gerekir, çünkü bazı sorunlar önceliklidir, diğer sorunların da çözülmesini sağlar.

        Başka deyişle bir sorunun çözümünde başka sorunların çözümünü bulabilir ya da bu sorunların çözümünü başlatabilirsiniz.

        Mesela hilafet sorunu çözüldüğünde (3 Mart 1924), aynı gün içinde tevhid-i tedrisat yasasının çıkarılması, iki sene sonra Mecelle’nin yerine Türk Medeni Kanunu’nun kabulü (1926) mümkün olmuş; ardından, bilimsel örgün eğitim ve halk eğitimiyle laiklik ilkesinin anayasaya girmesi (1937) için gerekli sosyal ortam hazırlanmıştır.  Yani bir şey değiştiği için (hilafetin kaldırılması), diğer şeyler (laik bilimsel eğitim, medeni kanun vb) mümkün olabilmiştir.

        Demek ki sıralamada acil olanı öne almak, esas halkayı yakalamak belirleyicidir.

        Günümüzde de aynı yöntem geçerli. Önce halk arasındaki uzlaşmaz ideolojik çelişkiyi (iç savaş potansiyeli), bu çelişkiyi çarpan etkisiyle ağırlaştıran demografik bozulma sorunuyla birlikte çözeceksiniz.  Bu sorunu çözemezseniz, mevcut sorunların hiçbirini çözemezsiniz. Bu sorun çözümsüz kaldığı sürece, diğer sorunlar için bulduğunuz her çözüm, çatışma ortamında daha büyük bir sorun olarak karşınıza çıkacaktır.

        Çözümün ancak siyasî iktidar konumundan gelebileceğini de unutmayacaksınız.  Siyasî iktidarın bu sorunu neden çözmek istemediğini, tam tersine azdırmak için elinden geleni yaptığını da bu arada düşüneceksiniz.

        Bu soruna dokunmadan ittifaklar sorununu ana halka olarak kavrarsanız (önce NATO’dan, AB’den çıkalım!) sorunları değil, ülkeyi çözmüş olursunuz.

Siyasî iktidarın kurduğu sistemin ülkeyi götürmekte olduğu yer tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır: şeriat kurallarının hâkim olduğu bir tür Ortadoğu diktatörlüğü!  Tepede diktatör, aşağıda onu meşru görerek rant paylaşımı için birbiriyle boğuşan fikirsiz ve ilkesiz siyasî partiler! Bir tür yozlaşmış meşruti monarşi…

         Manzara-i umumiye bundan ibarettir.

          Bunu değiştirmeden neyi değiştirecek, hangi ittifaktan çıkıp nereye gireceksiniz? 

 Mevcut koşullarda Batı’yla bağları koparmak, uluslararası örgütlerden ve her türlü dış denetimden çıkmak,  sadece diktatörlük sürecini hızlandıracak, onu  kolaylaştıracak ve yerleştirecektir. Batı’yla zaten çatışmakta olan potansiyel müttefikler (Rusya ve Çin)  kopuş sürecini başlatmaya yeltendiği anda siyasî iktidarı destekleyecekler, onun başat ideolojisini kutsayacaklardır. Zaten Türkiye’yi değil, batı karşıtı olduğu ölçüde AKP zihniyetini desteklemektedirler.

        Fakat Batı bizi bölmeye çalışıyor!

        Elbette çalışır. Siz kendinizi bölmüşsünüz.

Başınızdaki Saray üniter ulus-devlet ilkesini bütün dünyanın gözü önünde sorgulamış, ülkenin 36 etnik gruptan müteşekkil bir anasır-ı İslâm (farklı etnik unsurların İslam’da birliği) olduğunu ilan etmiş; milleti ümmet olarak tanımlamış; Osmanlı eyalet sistemini alenen savunmuş, hatta uygulamaya teşebbüs etmiş; “çözüm süreci”yle federasyon, konfederasyon,  demokratik-tik özerklik gibi konuları bütün dünyanın gözü önünde tartıştırmış, solcu gibi duran tanınmış neoliberal entelijansiyayı bu yönde mayın eşeği olarak kullanmış…  Fakat  “çözüm sürecinde” oy kaybettiğini görünce durmuş. Bu kez “iri olacağız, diri olacağız” demeye başlamış fakat bölücü partinin siyasette kilit konumuna, meclisteki temsiliyetine muhafızlık ederek yeni bir “çözüm süreci”ni hep canlı tutmuş.    

“Benim kimliğim yanlış, ben aslında bu şey değil başka bir şeyim” derseniz, dış güçlerin bir kısmı elinize hemen yeni bir kimlik tutuşturmaya çalışır, diğer bir kısmı da “sen hakikaten başka bir şeysin, bu yolda devam et, aslına dön,” diye sizi alkışlar.

Siz yolu bizzat açarsanız elbette sizi bölmeye, İsrail’e stratejik derinlik kazandıracak müttefik bir Kürt devletini sınırlarınızın içine sokmaya, sizi askerî olarak dört bir yandan kuşatıp her konuda taviz koparmaya çalışırlar.   Eski haritaları çıkarıp gözden geçirirler, kimlik sorununuzu ağırlaştırmak için ellerinden geleni yaparlar.  

Marifet batılıların böyle şeyleri akıllarından bile geçiremeyecekleri kadar güçlü, itibarlı, şaibesiz, demokrasinin bütün kurum ve kurallarını işleten bir sistem kurabilmek, sağlam bir Toplum Sözleşmesi’yle kimliğinizi bütün dünyaya kabul ettirebilmektir. O zaman içinde bulunduğunuz ittifakların size bakışı değişir, bağımsız dış politika imkânı doğar, önünüzdeki seçenekleri değerlendirirsiniz.

NATO ve AB elbette bizim modernliğimizin, seküler hayat tarzımızın güvencesi değildir ve hiç olmamıştır. Biz modern, üretken,  yurttaş hukukuna bağlı, kadın  ve çocuk haklarına saygılı  uygar bir üniter ulus-devlet kurduğumuzda, çok partili hayata geçiş denemeleri yaptığımızda, ne NATO ne de AB vardı. Irkçılık ve faşizm Avrupa’yı kasıp kavuruyordu.

Muazzam bir başlangıç yaptık fakat Cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine süreklilik kazandıramadık, atılan temelleri geliştiremedik, Devrim Kanunları’nı ve 1961 Anayasası’nın getirdiği kurumları ve denetim mekanizmalarını muhafaza ve müdafaa edemedik.

Sorunların çözümü buradan başlayacak.

Düştüğünüz yerden kalkarsınız. Düştüğünüz yerde hayal kurmazsınız.    Sorunların düğümlendiği nokta siyasî iktidarın kendisi ve onun kurduğu sistemdir. İktidar ve sistem, kitlelerin katılımıyla değiştirilmedikçe, hiçbir şey değişmez.  

Böyle bir değişim için önce bakış açısını değiştirmek gerekir.

Siyasî partilerin rant/servet paylaşım savaşına dönüşmüş boğuşmalarından, karşılıklı atışma ve dalaşmalarından medet umacak, onların niyetlerine âlet olacak ve/ya da mevcut sisteme yol gösterip gönüllü danışmanlık yapacak yerde, devrimci bir bakış açısı geliştirmek gerekir. 

Baktığınız şeyin görüntüsüne alışmayacaksınız, olanları normal karşılamayacaksınız, istibdadı kanun çıkarabiliyor diye meşru kabul etmeyeceksiniz, ona akıl öğretmeye de çalışmayacaksınız. Tebeşirle yere çizilmiş dairenin içinde durmayacaksınız, dışına çıkacaksınız. Değişim budur, böyle başlar! Veryansın, 03. 12. 2023