DENEYSEL DIŞ POLİTİKA

Yavuz Alogan

        Politika imkânları kullanma sanatıdır. Politikacı, içinde bulunduğu konjonktürün, yani toplu durumun sağladığı imkânları görür ve onları kullanır. İdealleri, ideolojisi ve ilkeleri konjonktürün sağladığı imkânlarla çeliştiği zaman, yüksek perdeden demagojiye başvurarak taraftarlarının gözünde kendisini temize çeker.  

Demirel’in “Dün dündür, bugün bugündür” sözü profesyonel politikacı karakterinin en özlü ifadesidir.

İktidardaki politikacı imkânları kullanma sanatını icra ederken, seçim kazanmak, servetini korumak, yargıdan kaçmak gibi en sıradan çıkarlarını hamaset ve demagojinin ardına gizleyerek taraftarlarının “elbette bir bildiği vardır” diye düşünmesini sağlar; son tahlilde kendisinden hiçbir farkı olmayan, iktidarda olsalar aynı imkânları aynı şekilde değerlendirmekte bir an bile duraksamayacak muhaliflerini vatana ihanetle suçlar, onlara hakaretler yağdırır, gücü yetiyorsa onları tutuklatır.

        Müslüman Kardeşler’in lideri olarak Ortadoğu İslâm âleminde bir yıldız gibi parlamak isteyen politikacı, emperyalizmin dönemsel olarak desteklediği bu “ılımlı İslâm” türünün tutunamadığını, prestijini kaybettiğini, halk isyanları ve askerî müdahalelerle imha edildiğini görünce ne yapacak?

Elbette ABD’nin  bölgesel politikalarına usul usul yaklaşacak; İsrail’le ilişkileri geliştirecek, Suudi Arabistan’ın hem batıda hem de doğuda el üstünde tutulan katil veliaht prensini sarayında ağırlayacak; “katil” dediği Sisi’nin ellerini hararetle sıkacak, böylece Yunanistan’ı açığa düşürecek; İran’la ilişkileri germeye başlayacak, medyayı kullanarak mollaların Türk dünyasına düşman ve Ermeni yanlısı olduğunu yayacak.

        ABD’nin bölünmüş Suriye stratejisine uyum sağlayarak emperyalizmin petrol bekçisi PYD’nin devletleşmesine karşılık, kendisine bağlı bir ÖSO devletçiği kurmaya çalışacak. ABD’nin himayesindeki PKK’ye karşı Suriye topraklarında   askerî operasyon başlatacak. Ya da başlatıyormuş gibi yapacak. Sıkı bir hava akınının ardından “tanklar ve askerlerle karadan da gireceğim” diyecek fakat girmeyip bekleyecek, ABD ve Rusya’nın tepkilerini ölçecek. Sinyalleri ve imkânları değerlendirecek. Silahlı Kuvvetleri kullanarak deneysel dış politikasını sürdürecek. Kara harekâtıyla Suriye Millî Ordusu’na alan açmaya çalışacak. Fakat bu arada bölgedeki Rus ve İran askerî etkisini zayıflatmak için Esad’ın meşruiyetini güçlendirme girişimlerine de katılmak isteyecek, Suriye Cumhurbaşkanı’yla görüşmeye hazır olduğunu ima edecek.

Bölgesel imkânları o şekilde kullandı ki Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby, “Türkiye özellikle güneyine yönelik  terör tehdidiyle karşı karşıya kalmaya devam ediyor, kendisini ve vatandaşlarını savunmaya hakkı var” derken; Kremlin sözcüsü Dimitriy Peskov,  “Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlama konusundaki endişelerini anlıyor ve buna saygı duyuyoruz” diye demeç verdi. PKK’yi besleyen, onunla bayrak değişen iki güce bunu söyletmek önemliydi.  İkisi de “itidal” çağrısında bulundu. Buradaki “itidal” ya da  “uyardık” gibi sözcükler, “oyun planımızı bozma, bize danışmadan hamle yapma” anlamına geliyor. O da yapmıyor, hava saldırısından sonra bekliyor ve karışık tabloda yeni imkânlar arıyor.  

 ABD’nin Halkbank, Zarrap vs üzerinden yaptığı şantajlar kesildi; kara para, uyuşturucuda gri liste, Avrupa’nın insan hakları şikâyetleri, offshore hesaplar, dışarıya özel kanallardan para transferiyle ilgili suçlamalar duyulmaz oldu. Daha sonra kullanılmak üzere kim bilir kaç dosya rafa kaldırıldı.   

Rusya’ya karşı ambargonun ihlâliyle ilgili şikâyetler, baskı ve zorlamalar siyasî iktidar düzeyinden işadamları düzeyine indi.   ABD Hazine Bakanlığı doğrudan Türk hükümetini, en azından maliye bakanlığını muhatap alamadı; TÜSİAD’a mektup gönderdi; “ABD’nin yaptırım uyguladığı Rus kişi ve kuruluşlarla ilişkinizi sürdürürseniz size yaptırım uygularız” diyerek Türk işadamlarını tehdit etti.

        Sayın Saray tahıl koridorunda gördüğü inisiyatif imkânını anında değerlendirdi. Koridorun açılması üzerine NATO Genel Sekreteri  Türkiye’yi ziyaret ederek Reis’e teşekkür etti; Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri “Türkiye’ye liderliği için minnettarım,” dedi.

        Bunlar önemli olaylar.

        Saray, Ortadoğu satrancında ABD’nin elini kuvvetlendirdiği sürece; Karadeniz ve Türk Boğazları jeopolitiğini Rusya’ya umut  verecek şekilde  kullandığı ve bu ülkeye uygulanan ambargonun sonuçlarını hafifletebildiği sürece; ve nihayet AB ülkeleri için bir göçmen barajı olarak görev yaptığı sürece  (“kapıları açıp göçmenleri üzerinize salarım, gününüzü görürsünüz” mealinde)     tek adam rejimini mutlak hâkimiyete  doğru genişletme yolunda istediği her şeyi yapabilecek ve ciddi bir tepki görmeyecektir. Rakip ülkelerde yapılan genel seçimlere müdahale edebilen yabancı istihbarat örgütleri Saray görevde kalsın diye neler yapmaz?

        Saray’ın denetimsiz deneysel oyun sahası anormal derecede genişledi. Buna izin veren bütün siyasî toplumun iktidarı eleştirmeden önce özeleştiri yapması gerekir.  Devlet’i evreler hâlinde bütün kurumlarıyla teslim etmiş, her türlü denetleme mekanizmasının devre dışı kalmasına göz yummuşsunuz. Ne Anayasa, ne Meclis, ne yasama ne de yargı bırakmış. Bütün karar mekanizmalarını ele geçirmiş. Orada tek başına oturmuş, Devlet’in bütün imkânlarını kullanarak iktidarını sürdürmek için bir avuç danışmanıyla içeride ve dışarıda oyun kuruyor.

        Niyetini asla saklamadı. Dış politikada “win-win” (kazan-kazan) dışında ilke tanımadığını, ülkeyi devlet gibi değil anonim şirket gibi yöneteceğini defalarca söyledi.

        Peki bu “pek çok yönlü” iç ve dış politikaları, tekil taşlarla çoğul kuşları vurma siyasetini uzun dönemde sürdürülebilir mi? Elbette sürdüremez. Hedeflerine uygun bir devlet aygıtı kuramadı, kuramaz. Saplantılı ideolojisiyle halkı böldü. Küresel hatta bölgesel oyuncu olmak için gerekli maddi şartların hiçbirine sahip değil.  Siyasî gücü genel seçimlerle değil, kendi yapısındaki çözülmelerle, tepki gösteremeyeceği kadar ani, beklenmedik iç ve dış olaylarla kırılacaktır.

        Saray, arkasında itibarsız bir ülke, deneme tahtasına dönmüş pazarlıkçı bir dış politika, yağmalanmış bir dilenci ekonomisi, ulusal kimliğini kaybettiği için kafası karışmış, cehalete ve sefalete sürüklenmiş, sekiz milyon göçmenle nüfus dengesi bozulmuş bir halk kitlesi ve çapsızlığını defalarca kanıtlamış çaresiz bir siyasî toplum bırakarak sahneyi terk edecek. Veryansın, 25. 11. 2022