TÜRKİYE’NİN EFENDİLERİ

Yavuz Alogan

İki olay AKP gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.

         Birincisi, lüks arabasında kokain çeken parti görevlisidir.  Tek bir görüntü parti devletinin iç yüzünü ortaya koyan binlerce yolsuzluk dosyasından, kitap, görüntü ve makaleden çok daha güçlü bir etki yarattı. Çarkların imanla değil parayla döndüğünü; sistemin dışına sızan paranın, yani toplam servetin kırıntılarının bile sıradan bir parti görevlisini bir mafya şefi gibi yaşatabildiğini ortaya koydu.

         Fotoğraflar 1920’lerin içki yasağı döneminde Şikago mafyasının mahrem hayatından kareleri andırıyor. Lüks otelin havuzunda, mermer jakuzilerde elinde martini kadehiyle ya da revü kızlarına sarılarak poz veren yaratık, Âsım’ın neslini yaratma idealiyle yola çıkan siyasî ideolojinin vardığı yeri gösteriyor.

         Çocuğa acıyanlar, onu bir kurban gibi görenler çıktı. “Birey mi toplum için, yoksa toplum mu birey için?” tadında bir münazara başladı.  Orta halli bir ailenin mazlum evladı şeytanî bir çarkın içine çekilerek yozlaştırılmış. Vah vah! Şeytanî çarkı kim döndürüyor acaba?   Çocuğun ağzından yazılan göz yaşartıcı, fevkalade acıklı mektuplar sosyal medyada hızla yayıldı. Bu kardeşimiz acaba nasıl yoldan çıkmış? Bu kadar parayı pulu bu talihsiz gence kokain çekip eğlensin diye mi vermişler? Hangi tarikata ya da cemaate mensup olduğunu, hangi tekkeye gidip ibadet ettiğini öğrenemedik bu arada.

Sistem, olayı saptırmak ve unutturmak için elinden geleni yapacak.  Daha şimdiden kurban/kahraman rolü verilen çocuğu fazla incitmeden, bildiklerini ortalığa döküp saçmasına fırsat vermeden olayı kapatmaya çalışacaklar. Zira bildiklerini cüppesi iliksiz bir Cumhuriyet Savcısı’na anlatırsa, ülkenin kanını emen yolsuzluk şebekeleri çevreden merkeze doğru açığa çıkacak.

Şu son yirmi yıl içinde, özel mekânlarda, gözlerden uzak tatil beldelerinde “mahrem” hayat yaşayan, tarikat cemaat bağlantılı, imtiyazlı ve kaynaşmış bir zenginler kitlesi türedi. “Saray’ın yarattığı yeni burjuvazi” dediğimiz şey budur. Onlar Türkiye’nin yeni efendileri. Tarım işçisine cep telefonunu çok gören bu yeni sınıf, akıbetinin yaklaştığını sezdikçe, 2023 hedefine ulaşıp süreci tamamlamak için adımlarını hızlandıracak, hatta koşmaya başlayacak.

Kokainci çocuk bu yozlaşmış, çifte standartlı rantçı burjuvazinin ayakçısından başka bir şey değildir. Bu çocuğun nasıl iş bağladığı, kimlere aracılık ettiği, işlevinin ne olduğu, sistemin ona neden ihtiyaç duyduğu, kırıntılarıyla zenginleştiği serveti kimlerin hangi yöntemlerle toplayıp bölüştüğü bugün olmasa da yarın mutlaka açığa çıkacaktır. Sıcak parayı ve rantı kokain gibi çekmeye alışmış bağımlı bir ekonominin yönetici zümreyi tepeden tırnağa yozlaştırmasından daha doğal ne olabilir?

AKP gerçeğini gözler önüne seren ikinci olayı veryansıntv açığa çıkardı.  Tuğamiral tek yıldızlı makam arabasıyla tekkeye gidiyor, başına sarık bağlayarak üniformasının üzerine cüppe giyip diz çöküyor. Fotoğraf AKP’nin Türk Ordusu’nu içine ittiği durumun belgesi olarak hafızalara kazındı: diz çökmüş sarıklı amiral!

Muvazzaf askerlerden bu olaya tepki gelmemesi daha da acıklıdır. Tuğamiralden sorumlu kuvvet komutanının basın toplantısı yaparak soruları cevaplaması gerekirdi.  Komutanın konuşması, askerlikte denildiği gibi, birlik-beraberliği sağlar.

Saray’daki atanmış bakanın, “ofis” görevlisinin ya da devlet memuru olan bir imamın her konuda konuşabilmesi, fakat muvazzaf generalin, kuvvet komutanının konuşamaması çok tuhaf, anlaşılmaz bir durum. Donald Trump, elinde İncil’le Lafayette Kilisesi’nin önünde dikilip Evanjelist bir Amerika tanımladığında, Conilerin  Genel Kurmay Başkanı ortaya çıkıp “Ordu Amerikan Anayasası’na bağlıdır,” diyebilmişti.

  Kokainci çocuğu “münferit” bir olay gibi göstermeye çalışan Saray rejiminin, sarıklı cüppeli amirali savunması beklenirdi. Ne de olsa kendi rejiminin amirali. Şöyle diyebilirlerdi mesela: “General ve amirallerin bir sivil toplum kuruluşuna üye olmaları, özel kıyafet giyerek ibadet etmeleri düşünce ve inanç özgürlüğünün bir gereğidir.” Fakat bunu diyemiyorlar. Neden acaba?

Karşılıklı suskunluk, kararsızlık durumunun göstergesidir.  Karar veriniz! Türkiye sizden karar bekliyor. Nüfusun yarıdan fazlası ona göre vaziyet alacak!

Fikret Kızılok’un, Özal döneminde besteleyip söylediği bir şarkı vardı: “Adidasla tekkelere gidersin / Baklavayla viskileri içersin…”  Nereden nereye! O dönemde generallerin tekkesi yoktu en azından, lüks arabasında kokain çeken parti görevlileri de yoktu.

Osmanlı’da Saray’ı koruyan “Hassa Ordusu” vardı. Faşist rejimlerde ordu Führer’in, Duçe’nin, Caudillo’nun ordusudur.  Modern devletlerde ordu, sıradan parlamentonun değil ancak Kurucu Meclis’in yapabildiği anayasaya uygun biçimde düzenlenen iç hizmet yasalarına bağlı olarak, kendi kurumlarıyla, iç denetim organlarıyla, kendi askerî yargı ve eğitim sistemiyle faaliyet gösterir.  Tarihsel olarak dünyanın bütün ordularında divanı harp vardır mesela.

Eskiden kışlaların kapısına “Orduya sadakat şereftir” diye yazılırdı.  Günümüzde sadece kışla kapılarına değil, asker üniformalarının üzerine de “Asker sadece komutanından emir alır” diye yazılmalıdır. Nereden nereye!…   Veryansın. 02. 04. 2021