UYARILAR VE ARA SONUÇLAR

Yavuz Alogan

Ukrayna işgalinin başladığı 24 Şubat’tan hemen önce ve sonra Putin yönetimine, biri Tüm Rusya Subaylar Meclisi’nden, diğeri ise SSCB’nin dağılmasından sonra legal faaliyetini sürdüren Komünist Partisi’nden olmak üzere, iki uyarı yapıldı.

         Her iki uyarı da Ukrayna işgalinin sağlam bir gerekçeye dayanmadığını, “kesin sonuçlu savaş” olasılığının zayıf olduğunu, askerî girişimin Rusya’nın ekonomik ve siyasî bakımdan tecrit edilmesine yol açacağını ve ülkeyi iç karışıklığa sürükleyeceğini öngördü.

         Askerlerin bildirisinde, Rusya’nın maruz kaldığı esas tehdit demografik bozulma (“sistematiktir ve tüm sistemin çökmesine yol açabilir”), sürdürülebilir olmayan devlet modeli, yetersiz iktidar ve yönetim sistemi, eksik profesyonellik, pasif ve düzensiz toplum  (iç tehdit) olarak saptandı; ve “ülke liderliği”nin,  “ülkeyi sistemik krizden çıkaramayacağını ve bu durumun oligarşinin de desteğiyle halkın ayaklanmasına ve ülkede iktidar değişikliğine yol açabileceğini anlayarak” harekete geçtiği  belirtildi (iç sorunlarla yüzleşmekten “ileri kaçış”).

         Askerlerin bildirisi,  Rusya’nın Kırım ve Sivastopol’ün kendisine ait olduğunu dünyaya kabul ettirememesini Rus dış politikasının başarısızlığı olarak değerlendirdi ve işgal girişiminin dört sonuç verebileceğini öne sürdü: devlet olarak Rusya’nın varlığı sorgulanacaktır; Rus ve Ukraynalı sonsuza kadar can düşmanı olacaktır; her iki ülkenin demografik durumu olumsuz etkilenecektir;  Rus ordusu sahada NATO askerî personeli ve teçhizatıyla karşılaşacak ve NATO üyeleri bunu ilan etmek zorunda kalacaklardır  (savaşın genişleme olasılığı). (Bildirinin en yaklaşık türkçe tercümesi için bkz. barandergisi.net, 06. 02.22)

         Bildiride imzası olan General Leonid Gregoryeviç İvaşov’un biyografisi, kendisinin ve imzacıların NATO ajanı, “Atlantikçi” gibi bir şey olmadıklarını ortaya koymakta; Putin’in onları hemen tutuklayıp elektronik prangaya vurmaması da bu askerlerin Rus devleti nezdinde etkili olduklarını göstermektedir; Batı medyasının bu bildiriyi yorumlamaya tenezzül etmemesi ise mânidardır.

Rusya Komünist Partisi’nin bildirisine göre, askerî harekâtın ertesi günü (25 Şubat)  Zelenskiy Ukrayna’nın tarafsızlık statüsüyle ilgili müzakerelere başlamayı önerdi, bu ülkenin NATO’ya girme önerisi zaten kabul görmemişti,  dolayısıyla Putin’in “esas koşulu” Ukrayna tarafınca yerine getirildi fakat Zelenskiy’nin müzakere önerisinden birkaç saat sonra Lavrov, askerî harekâtın “Ukraynalıları baskıdan kurtarmak ve kendi geleceklerini tayin etmeleri” için başlatıldığını ve müzakerelerin ancak “Ukrayna ordusunun tamamen teslim olmasından sonra” başlayabileceğini ilan etti; Çin’in Rusya’dan askerî harekâta derhal son vermesini talep etmesinden sonra Putin yönetimi çark ederek, “Ukrayna’nın tarafsızlık statüsünü müzakereye hazır olduğu”nu ilan etti.

         KP’nin bildirisi, Tüm Rusya Subaylar Meclisi’ni, “yakın işbirliği içinde olduğumuz” diyerek açıkça destekledi, askerlerin bildirisine sahip çıktı. Rus komünistleri, “Rusya’nın oligarşik rejimi, prensipte, Ukrayna’ya özgürlük getirmez” diyerek, Ukrayna’nın işgaliyle başlayan süreci  değerlendirdiler: “En iyi durumda bile Rusya birleşik bir Batı ile şu anda yüzleşmekten hiçbir şekilde muzaffer çıkamaz; otuz yıllık ‘reformlar’ın bir sonucu olarak, ülkemizin ekonomik ve askerî potansiyeli kabul edilemez derecede küçülmüştür” [cümledeki iki ifadeyi düzelttim -Y.A].

         Yaptırımların “büyük ölçüde Batı ekipmanına ve bileşenlerine bağımlı olan Rusya ekonomisi için (…) ciddî bir darbe” olduğunu belirten bildiriye göre yegâne çözüm, Ukrayna’nın tarafsızlık statüsünü kabul etmesi, Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerinin güvenliği “ve hatta belki Kırım ve ona bağlanan kara koridoru üzerinden anlaşmaya varılması”dır (tam metin için bkz. SoL Portal, 03. 03. 22)

          Bildirileri bırakıp askerî duruma bakacak olursak, Rus Ordusu’nun hedeflerine (Zelenskiy’nin devrilmesi, Odessa alınarak Karadeniz’in kapatılması, Kiev’in ele geçirilmesi) ulaşamadığı görüldü.  Ayrıca harekâtın gelişimi Rus Genel Kurmay Başkanı’nın adıyla anılan “Gerasimov Doktrini”ne ters düştü.  “Yumuşak Güç”e (Soft Power) ağırlık veren bu doktrin Rusya’ya özgü bir tür “hibrit” savaş konsepti oluşturuyordu. Zırhlı birlik manevrasıyla başlayan işgal harekâtının giderek uzaktan tahrip savaşına dönüştüğü, kuşatılan bölgelerde, özellikle güneyde ve doğuda çok taraflı katliama yol açtığı ve işgal alanının genişlemesi durumunda bir tür “Ayaklanmayı Bastırma Harekâtı”na dönüşeceği anlaşıldı (strateji ve taktikler konusunda profesyonel askerî görüş için bkz. Ahmet Yavuz, Nejat Eslen, Naim Babüroğlu, Osman Aydoğan analizleri ve sosyal medya paylaşımları).

         Savaşın şu ana kadar yarattığı etkilere gelince, en önemlisi kuşkusuz bütün Batı âleminin ABD-NATO liderliğinde birleşmesidir (“Sonuç olarak küresel kutuplaşmanın başlangıç aşaması tamamlanmıştır,” Cem Gürdeniz). Rusya’nın savaşı ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarına hâkim olan neocon ekibin saldırgan politikalarını güçlendirdi, Kanada’dan Almanya’ya kadar yeni bir silahlanma yarışını ve yeni bir askerî sevkiyat / mevzilenme sürecini başlattı. Çin’i, Batı’yla erken hesaplaşma ya da uzlaşma arasında kararsız bıraktı.    Slav karşıtı ırkçı eğilimlerin hortlamasına yol açtı (bunun ilk sonuçları muhtemelen Balkanlar’da görülecek). Ukrayna sahası batılı maceraperestlere, Ortadoğulu cihatçılara, her türlü paralı askere serbest atış sahası ve eğitim alanı sağladı; Avrupa, Ortadoğu ve Asya’da  orta vadede  görülecek çok yönlü  terör dalgalarına  yeni bir fidelik olarak hizmete açıldı.  En önemlisi, hem ABD-Avrupa hem de Çin, Rus konvansiyonel harekât kabiliyetinin strateji taktik, ikmal lojistik ve istihbarat bakımından yetersiz ve kusurlu olduğunu gördü.

         Putin oligarşinin içindeki karar verici kliğin, hepsi meczup mürteci  Aleksandr Dugin kadar uçuk-kaçık olmasa da (Kartaca’ya karşı Roma’nın savaşı / ateş, toz ve kan içinde Babil Fahişesi’ne karşı Slav İmparatorluğu fikri vs)   imparatorluk zihniyetine sahip olduğu, Rusya’nın 1991’de Batı’ya teslim ettiği emperyal alanı ve nüfuz bölgelerini geri istediği, “varoluş sorunu” karşısında nükleer silah kullanmaktan çekinmeyeceği anlaşıldı.

         Putin oligarşisinin orta vadede ağır bir fatura ödeyeceği ve Rusya’nın sınırları belli bir ulus-devlet (imparatorluk değil!) olarak daha halkçı ve eşitlikçi bir karma ekonomi ve sahici bir demokratik parlamenter   yönetimle yoluna devam edebileceği -bir  ihtimal olarak- görülmektedir.  Daha geniş çerçeveden bakıldığında, neoconların emperyalist saldırganlığına ve tek kutuplu dünya arzusuna, öte yanda Rusya’nın çatışmacı-emperyal tutumuna karşı Çin Halk Cumhuriyeti’nin alacağı dolaylı tutumun en azından kısa dönemde belirleyici bir etki yaratacağı anlaşılmaktadır. Veryansın, 01. 04. 2022